top of page

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  Ekim 2016

4 Ekim 1987’de İstanbul’da doğdum. Doğduğum sene İstanbul’a öyle çok kar yağmış ki hayat durmuş diyorlar. 4 Ekim aynı zamanda Dünya Hayvanları Koruma günüdür. Neyse, bebekliğim süresince hiç uyumamışım, bu nedenle, şaka şaka, size bunlardan bahsetmeyeceğim.
 Çok küçük yaşta ritmik jimnastikle başlayan fiziksel aktiviteli hayatımı jimnastik hocamızın bizi terk etmesinin üzerine istikrarlı bir şekilde sürdüreceğim bale takip etti. Uzun bir süre Nilay Bale Okulu’nda hepsi birbirinden kıymetli hocalarımla geçirdiğim 10 senenin ardından bale eğitimimi tamamlayıp M.E.B eğitmenlik sertifikamı almıştım. Bu esnada, 2006 senesinde, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünü kazanmış, konservatuara başlamıştım. 

simel keçicioğlu

Okul yıllarımda hep, performatif çalışmalar yapmanın, bu konuda kendimi geliştirmenin hayaliyle sürekli araştırmalar yapıyordum. Konservatuarı bitirdiğim 2011 senesinden kısa bir süre önce aikidoya başlamış olmamın da verdiği etkiyle, tiyatro ile Japon disiplininin buluştuğu noktayı merak edip, Tadashi Suzuki’nin topluluğuna mail attım. Ve o yaz workshoplarına katıldım. Merakımı giderdim mi diye soracak olursanız, Evet! Hem de nasıl! Okul bittikten, Japonya’dan da döndükten sonra bir gün bir arkadaşımın telefonuyla kendimi İstanbul Devlet Tiyatroları Antigone oyunu seçmelerinde buldum. Ve böylece Devlet Tiyatroları’nda çalışmaya başlamış oldum. Sonrasında Cimri oyunuyla devam ettim. Bu esnada çeşitli dizi projelerim oldu. Kimi kısa, kimi kısadan biraz uzun sürdü. Ama hiçbiri uzun sürmedi, kısmet bu işler. Derken 2013 yazında, çok değer verdiğim hocam Zişan Uğurlu’dan bir telefon aldım. New York’ta bir workshop düzenleyeceğini söyledi. Öyle mi gitsem böyle mi gitsem derken kendimi New York’ta buldum. Bir ay sürecek hem keyifli hem de onlarca perspektif katacak harika bir workshoptu. Oradayken, İstanbul’daki hayatın içinde unuttuğum planlarımı hayallerimi hatırladım. İşler güzel güzel gidiyordu, konfor alanı da bir o kadar çekiciydi tabii. Orada verdiğim bir kararla, konservatuardayken araştırdığım, planlarımda hep tuttuğum fiziksel tiyatro okulu Ecole Internationale de Theatre Jacques Lecoq'a gitmenin tam sırası diye düşündüm. Her şeyi olduğu gibi bırakıp, daha fazla da yaşlanmadan, sıfır Fransızcamla Paris’e gittim.

Paris, başlı başına bir macera oldu, onu belki bir gün kitap yaparım. Bu arada nacizane tavsiye, bir dili yerinde öğrenin o zaman hiç unutmayacak şekilde öğreniyorsunuz. Neyse, orada da görmeyi, öğrenmeyi hayal ettiğim ve hatta hayal ettiğimin ötesinde güzel bilgileri, deneyimleri edinip 2016 Temmuz’unda İstanbul’a döndüm. Döndüğümden beri kendimi yeniden aikidoya verdim. Fena gitmiyor desem de inanmayın baya iyi gidiyor.

Yakın zamanda arkadaşlarla tiyatro yapmaya başlarız, kaldığım yerden devam ederim sanıyorum.

Yani herhalde öyle olur.

Olmalı.

Umarım.

Olur değil mi?

Simel.

bottom of page